HUKUKA GÖRE
Vergi yargısı açısından 9. yargı paketi
Bumin DOĞRUSÖZ
Önceki yazımda, önümüzdeki günlerde Meclis’e sunulması beklenen 9. Yargı Paketi ile İdari Yargılama Usulünde gerçekleştirilmesi düşünülen değişikliklerden, tek hâkimle verilen kararlardan kesin olanları belirleyen, bir başka deyişle istinaf yolu kapalı olacak kararları belirleyen parasal sınırın yüksekliğini gündeme getirmiş ve sınırın düşürülmesi gerektiğini belirtmiştim.
Bu yazımda ele alacağım iki konudan birincisi, gerek tek hâkimle verilip istinaf yolu kapalı olacak kararları belirleyen parasal sınırın, gerek istinaf mahkemesi kararlarından temyiz yolu açık olanları belirleyen parasal sınırın hangi tarih itibariyle uygulanması gerektiği konusu. Bu konuda idareye müracaat tarihi, dava açma tarihi, karar tarihi gibi çeşitli tarihlere göre belirleme yapılabilir.
9. Yargı Paketi bu konuda, vergi mahkemesi veya istinaf dairesinin karar tarihinde geçerli parasal sınırların esas alınacağı yönünde düzenleme öngörmektedir. Oysa bu yönde yapılacak bir düzenleme, kanunda var olduğu Anayasa Mahkemesi’nce de belirtilen belirsizlik ve öngörülemezlik halinin sürdürülmesi anlamını ifade etmektedir. Böyle bir durumda davacı davasını açarken, hatta davası sürerken dahi, duruma göre, davasının istinaf veya temyiz yoluyla incelenip incelenmeyeceğini bilemeyecek, bu da davacı için yargılama usulünde bir öngörülemezlik yaratacaktır.
Halen söz konusu sınırlar, kanun boşluğu dolayısıyla içtihata göre uygulanmaktadır. Mevcut içtihata göre, vergi mahkemesi veya istinaf dairesinin kararına karşı üst mahkemeye başvurulup başvurulamayacağı karar tarihinde geçerli parasal sınırlara göre belirlenmektedir. Bu uygulama ise iptal kararında Anayasa Mahkemesi tarafından eleştirilmiş ve iptal gerekçeleri arasına alınmıştır. Öte yandan içihadın bu yönde gelişmesinin her hangi bir makbul hukuki gerekçesi de yoktur. Bu uygulamanın altında yatan saiki Anayasa Mahkemesi kararında “Danıştay’ın iş yükünün azaltılması” olarak belirlemiştir ki bu da haklı bir hukuki gerekçe değildir.
Daha önce bir yazımda da yazdığım gibi yargıyı hızlandırma yollarının adaletin tecellisi amacının önüne geçmemesi gerekir. Nitekim Danıştay’ın iş yükü sorunu davacının, hak arayışında bulunanın sorunu değildir.
Mevcut durumda ve paket ile getirilmesi düşünülen çözümde, kanun yolunun belirlenmesi yargının insiyatifine kalmaktadır. Örneğin vergi ve ceza toplamı 950 bin lira olan bir davada, bu yıl sınır 920 bin lira olduğundan, istinaf mahkemesi Aralık ayı içerisinde karar verirse karara karşı temyiz yolu açık olacak, ancak mahkeme kararı iş yoğunluğundan Ocak ayına bırakırsa – yeniden değerleme oranında artış olacağından – karara karşı temyiz yolu kapalı olacaktır. İhtilaf konusu sınırda veya sınıra yakın davalarda temyiz yolunun istinaf mahkemesinin insiyatifine bırakılmasının bence mümkün olmaması gerekir.
Paketin bu yönüyle yasalaşması halinde düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’ne yine taşınacağı şimdiden belli gibidir. Zira Anayasa’nın “Kanuni Hâkim Güvencesi” başlıklı 37. maddesinde, “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkartılamaz”; “Mahkemelerin Kuruluşu” başlıklı 142. maddesinde ise, “mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir” hükümleri yer almaktadır. Bu hükümleri yorumlayan Anayasa Mahkemesi’ne göre, “kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri ile izleyecekleri yargılama usulünün yasal düzenleme ile ve dava konusu olay ortaya çıkmadan önce belirlenmesini” gerektirmektedir (Anayasa Mahkemesi E. 2022/89 K.2022/129 T.26.10.2022). Oysa düzenlemeye göre yargılama usulü kapsamında olan kanun yolunun belirliliği, değil dava konusu olay ortaya çıkmadan önce, dava sırasında dahi belirsiz olabilmektedir.
Bu nedenle pakette önerilen düzenlemenin, yargılama süresince parasal sınırların davanın açılış tarihi itibariyle uygulanacağı yönünde değiştirilmesinde fayda vardır.
Öte yandan pakette, Anayasa Mahkemesi kararlarında işaret edilen bir sorunu gideren yeni bir düzenleme teklifi daha yer almaktadır. Bu düzenleme teklifi ile istinaf mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak ilk defa karar verilen hallerde, temyiz yolunun parasal sınırlara bağlı olmaksızın açık olması öngörülmektedir. Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti kapsamında olan “mahkemelerce verilen hükmün bir başka yargı mercii tarafından denetlenmesini talep etme hakkı” açısından bakıldığında, getirilmek istenilen düzenleme, son derece önemli ve yerinde bir düzenleme teklifidir. Aslında bu konudaki sorunlara ve getirilmek istenilen doğrultudaki çözüm önerime 15.11.2022 günlü ve “Vergi Yargısında Adalet Arayışı” başlıklı köşe yazımda yer vermiştim. Önerimin 1,5 yıl sonra yasama organının önüne gelmesi, memnuniyet verici.
Ancak burada da ilk defa karar verme halinde temyiz yolunun açık olmasına 270 bin liralık bir alt sınır çizilmektedir ki bu alt sınırı anlamaya olanak yoktur. Demek ki paketi hazırlayanlar, konusu 270 bin liranın altında olan davaları ehemmiyeti olmayan dava olarak görmektedir. Oysa önceki yazımda belirttiğim, istinafa başvurma yolu kapalı olan tek hâkimli vergi mahkemesi kararlarında “ehemmiyeti olmayan dava” sınırı 31 bin lira olarak belirlenmiştir. Bu nedenle istinaf mahkemelerinin ilk defa verdikleri kararlarda ehemmiyeti olmayan dava sınırının 270 bin lira olarak belirlenmesi de yanlış ve çelişkilidir. Buradaki sınırın da 31 bin liraya indirilmesi gerekmektedir. (Ekonomim)